Kırılganlık: Zayıflık Değil, Derinliktir

Hayat, bizden çoğu zaman “güçlü” olmamızı bekliyor.
Dik dur, belli etme, toparla kendini, hemen çöz...
Ama ya güç dediğimiz şey, tam da bu beklentilerin dışında bir yerde saklıysa?
Aslında kırılganlık, insan olmanın en saf, en gerçek parçalarından biri. Üzgün olduğumuzda ağlamak, güvensiz hissettiğimizde içe çekilmek, hayal kırıklığı yaşadığımızda susmak ya da konuşmak… Bunların hepsi bizi insan yapan doğal tepkiler. Ama çoğumuz, kırılgan yanlarımızı göstermekten çekiniriz. Çünkü "zayıf" görünmek istemeyiz. "Dayanamıyor", "abartıyor", "fazla duygusal" gibi etiketlerden korkarız.
Oysa kırılganlık, bir cesaret işidir.
Bir şeyin seni etkileyebileceğini kabul etmek, savunmasız olduğunu göstermek büyük bir içsel güç ister. Kırılganlık, içimizdeki derinliği ve samimiyeti ortaya çıkarır. Duygularla temas etmeyi, kendimize karşı dürüst olmayı ve başkalarıyla gerçek bağlar kurmayı mümkün kılar.
Zayıflık değildir.
Sürekli ağlamak ya da kendini acındırmak değildir.
Güvensizlik ya da kararsızlık değildir.
Kırılganlık, bastırmadan hissetmektir. Kendi iç sesini bastırmak yerine dinlemektir. “Şu anda kırıldım, üzüldüm, korktum” diyebilmektir.
Çünkü çoğumuz, “güçlü durmanın” sevildiğini, onaylandığını öğrendik. Zayıf görünürsek terk ediliriz sandık. Ama bu inançlar bizi içimize kapattı.
Gerçek bağlar kurmak yerine, yüzeysel ilişkilerde güvenli kalmaya çalıştık. Ama ne zaman ki kalbimizin kırıldığını, yorulduğumuzu, korktuğumuzu kabul etmeye başladık; işte o zaman gerçek anlamda kendimizle tanıştık.
Kendini saklamadan ifade etmek, seni özgürleştirir.
Başkalarının da kendi kırılganlıklarını kabul etmesine ilham olursun.
Samimi ilişkiler kurmanın yolu, içtenlikten geçer.
Kendi duygularını tanıyan bir insan, başkalarının duygularını da daha iyi anlayabilir.
Sert görünmeye çalışmak yerine, yumuşak taraflarınla barışmak... İşte gerçek güç burada başlar.
Kendine izin ver:
Kırıl, hisset, öğren… Ve derinleş. Çünkü en güzel dönüşümler, çatlaklardan sızan ışıktan geçer.